Meşhur hikâyeyi biliyorsunuzdur:
Veysel Efendi at bakıcısıdır. Bir cuma günü camiye gelir. Bakar ki camide hiç kimse yok! Vaaza hazırlanan hoca, cemaat olmadığını görünce, Veysel Efendi’ye sorar:
– Senden başka kimse yok. Ne dersin; vaaz edeyim mi, yoksa etmeyeyim mi? Veysel Efendi;
– Hocam, ben seyisim, bu işlerden anlamam. Benim yirmi atım var. Hepsi kaçıp gitse biri kalsa, onu ihmal etmem, yine bakarım der.
Bunun üzerine hoca, uzun uzun vaaz eder. Namaz sonrası Veysel Efendi’ye sorar:
– Nasıl, vaazımı beğendin mi? Veysel Efendi şöyle der:
– Ben seyisim, vaazdan anlamam. Ancak ben yirmi atın suyunu ve yemini bir ata verip de onu çatlatmam.
Gerçi hikâyenin seyrine bakacak olursak kalabalık arttıkça konuşma süresi de artar vehmine kapılabiliriz. Tabii ki durum böyle değil. Söz bir kişiye de bin kişiye de eşit miktarda yetecek gıdadır. Tabi herkes kendi kabı kadar alır.